Wednesday, February 15, 2006

Kilimanjaro Gunlugum - Ocak 2006


Cok degil bir yil once biri bana Afrika’ya gidecegimi, dahasi yedinin biri, efsanevi Kilimanjaro Dagi’na tirmanacagimi soylese hayatta ciddiye almazdim. Bu, olsa olsa bir hayal olabilirdi benim icin. Ama “İnsan, hayalleri oldugu surece yasar.” sozunu bosuna soylemis olamazlar degil mi? Hayalini gercek kilmak icin insanin cesareti, parasi ve zamaninin disinda ona destek veren dostlarinin ve daha da onemlisi isi bilen, guven veren bir organizatorun de olmasi gerekiyormus. Sanirim benim sansim da bu oldu. Ertugrul Melikoglu’nun organizasyon ve programin yolunda gitmesi icin harcadigi yogun caba ile emeginin sonunda hayatimda belki de bir defaya mahsus olacak benzersiz bir deneyim yasadim. Explorer grubu ile 10 gun gibi kisa bir zaman dilimine 6000'lik bir dag tirmanisi, safariler ve yerel kultur ile farkli damak tadlarini iceren bir program sigdirdik.

Ilk 2 Gun - Kenya, Nairobi'ye Varis ve Tanzanya, Arusha'ya Transfer
Gezinin ilk ayagi Kenya’nin baskenti Nairobi’ye Amsterdam uzerinden yaklasik 12 saatlik bir ucak yolculugu ile vardik. Yola ciktigimiz gunun aksami vardigimiz Nairobi’de ikinci gun rehberimizin bize hazirladigi program dogrultusunda sirayla zurefa ve timsah parklarina gittik. Swahili dilinde Boma adi verilen, canlandirma koyleri ziyaret edip yerli kabilelerin sosyal yapilari ve gunluk yasamlari hakkinda bilgi edindik, kendisi de Lou kabilesine mensup yerli rehberimizden. Ayni yerde bu kulubelerden esinlenerek yapilan kapali salonda bizim icin hazirlanan yerel dans gosterisini izledik. Ve o gun ogleden sonra gezinin esas ayagini olusturan Tanzanya’ya dogru yola ciktik.

Yolda zebra ve ceylanlarla kirmizi-mor kiyafetleri icinde hayvanlarini otlatan Masaileri gormeye alisik olmadigimizdan sik sik fotograf molalari verdigimiz 5,5 saatlik minibus yolculugunun ardindan Kenya – Tanzanya sinirini asarak aksam 20.30 sularinda Arusha’ya vardik. Otele girisimizde bizi bizden birkac gun once buraya gelip hem organizasyonu yapan hem de Mt.Meru (4560mt)’ya tirmanan rehberimiz Ertugrul Melikoglu karsiladi. O aksam, duvarlarinda Masai’leri betimleyen yagliboya tablolarin asili oldugu, bir Avrupali’nin islettigi Jambo Kafe’de yemek yedik. Bu arada yerel rehberlerimizle tanistik ve programi konustuk.

3. Gun - Kilimanjaro'ya Hareket ve Machame Kampi (2950mt)
Ertesi gunun sabahi otelden ayrilarak Kilimanjaro’ya dogru yola ciktik. Arusha’dan Kilimanjaro Milli Parki’na kadar cok renkli doga ve insan manzaralariyla karsilastik. Bu arada Dogu Beyazit’ta Agri Dagi her kose basindan nasil karsimiza cikiyorsa Arusha’da da Mt.Meru oyle selamladi bizi. Buna mukabil Kilimanjaro Dagi’ni goremedik bir turlu. Zira dag o kadar genis bir kutleye sahip ve yari belinden uzeri o kadar yogun bulutlarla kapliydi ki butununu algilayamadik bile. Arusha’dan aldigimiz Kilimanjaro Dagi’na ait harita bize bu dagin ciddi bir sekilde projelendirilip sekiz rota olusturuldugunu ve bu rotalarin belirgin patikalarla kamp alanlarina baglandigini gosteriyordu.

Milli park giris kapilari, kamp alanlari, tuvalet ve kayit kulubeleri ile bunlarin bulunduklari rakim ve konum itibari ile projenin konunun uzmanlari tarafindan hazirlanip hayata gecirildigi belli oluyordu. Ve her yil, ozellikle de ocak ayinda binlerce meraklinin akin ettigi Kilimanjaro, oldukca populer bir dag olmakla birlikte belli ki Tanzanya’nin da en onemli hazinesi idi. Biz, 5896mt’deki Uhuru zirvesi ile son bulan sekiz rotanin en renkli, uzun ama teknik olmayan Machame rotasini izleyecektik. Meru Dagi’nin dibinde alabildigine uzanan muz bahcelerini gecip rampalari tirmanarak Kilimanjaro Milli Parki’nin Machame Kapisi’na vardik. Burada kumanyalarimizi yedikten sonra son hazirliklarimizi yapip ogle saatlerinde yola ciktik. 1800mt rakimdan baslayan yolumuz agac kutukleriyle duzenlenen bir patika seklindeydi ve “jungle” denen, bircok turde hayvanlari barindiran sik ve iri agaclarin olusturdugu ormanlik alan icinden geciyordu.

Oyle ki, iri cusseli, uzerindeki yosun ve likenlerle adeta insani sarip sarmalayacakmis gibi duran tarantulavari agaclar ve egreltiler bizi, bir daga cikmaktan ote Alice’in harika masal diyarlarinda ya da Spielberg’in film platolarinda hissettiriyordu. 18km uzunlugundaki bu yolu katettikten sonra ilk duragimiz 2950mt rakimdaki Machame Kampi idi. Yukselen irtifa ile agaclarin turleri degismis, boylari kisalmisti. Artik basimizi kaldirdigimizda gokyuzunu gorebiliyorduk. İkindi vakti bu ilk kampa vardigimizda buranin medeniyetten uzak bir doga parcasi olmadigini fark ettik. Agaclarin arasina gizlenmis cadirlar, bu cadirlarda kalan farkli milliyetten insanlar ve onlara hizmet vermek icin kosusturan yerliler bu dagin oldukca fazla meraklisi oldugunu gosteriyordu. Kayit defterini imzaladiktan sonra tasiyicilarimizin bizim icin kurdugu cadirlara yerlestik ve ortak cadirda aksam yemegimizi yedik. Bu arada ilk defa Kilimanjaro’nun tepesini bu kampta goruyorduk. Uzerindeki genis platosu ve meshur karlari -ki bunlar aslinda buzul idi– ile nihayet karsimiza cikmis, ay isiginda bize nefis bir gorsel solen sunmustu.

4. Gun - Shira Kampi (3840mt)
4. gunun sabahi kampimizi toplayip Shira kampina dogru yola koyuluyoruz. Bu arada arkamizdan kampi toplayan tasiyicilarimiz yetersiz donanim ve agir yuklerine ragmen bizi geciyorlar. Bunda irtifaya alisma adina agir ilerlememizin de etkisi var elbette. Guzel dag manzaralari ve ciceklerin tadini cikararak adeta bir doga yuruyusu ile 3840mt rakimdaki Shira kampina ogle saatlerinde variyoruz. İlginctir; bir onceki kampta agaclarin kamufle ettigi onlarca cadir bu sefer agaclarin ortadan kalkmasiyla aciga cikmis, genis bir duzluge yayilmisti. Dunyanin dort bir yanindan Kilimanjaro’ya tirmanma sevdasiyla gelen ve onlara hizmet veren en az yuz insan vardi burada. Yine bizden once gelen tasiyicilarimizin kurdugu cadirlara yerlesip sicak ogle yemegimizi yedikten sonra irtifaya alismak icin hemen dinlenmeye cekilmeyip Shira 2 kampina dogru yuruyuse cikiyoruz. 1-2 saatlik bu yuruyusun ardindan kampimiza donup ikindi gunesinde hem Meru Dagi’nin hem de Kilimanjaro’nun nefis manzarasini seyre daliyoruz. Gun batiminin ters isiginda koyudan acik tonlara uzanan dag merhaleleri gercekten de gorulmeye deger. Aksam yemeginde dagda gecirecegimiz kalan iki gunun programini konusuyoruz.

5. Gun - Aklimatizasyon Tirmanisi (4600mt)ve Barranco Kampi (3950mt)
5. gunun sabahi bu kampi da geride birakip aklimatize olmak icin 4600mt rakimdaki Lava Tower adindaki lav kayasi mevkiine cikip oradan 3950mt rakimdaki Barranco kampina iniyoruz. İkindi vakti ilginc goruntuler olusturan Senecio agaclarinin arasindan kampa vardigimiz saatlerde her tarafi bir sis bulutu kaplamis, onceleri ciseleyen yagmur cadirlarimiza girene kadar bir anda saganaga donusmustu. Shira’ya gore daha dar bir alanda kuruldugu icin kamp alani gozumuze daha kalabalik gorunuyordu. Bu arada yuksek irtifanin ilk belirtileri grup icinde bas donmesi, bas agrisi, yorgunluk ve istahsizlik olarak ortaya cikmisti bile. Aksam yemeginin ardindan cok gecmeden cadirlarimiza cekildik. Dusundum de, cok garip bir deneyimdi bizimkisi. Masai kabileleri gibi ilkel ve gocebe bir hayat yasiyorduk adeta. İki gece ustuste ayni yerde kalmamistik simdiye kadar. Yuruyor, tirmaniyor, yemek yiyor, su iciyor, sonra yine yuruyor, yuruyor, yine yemek yiyip yatiyorduk. Kendini surekli tekrar eden bir dongunun icindeydik. Bu arada zirveye agir agir yaklasiyorduk. Sabah bulutlar acilinca kayalik ve buzullari iyiden iyiye belli oluyordu ama yine de zirveden bir hayli uzaktik.

6. Gun - Barafu Kampi (4600mt)
6. gun Barranco kampini da terk edip Swahili dilinde buz anlamina gelen Barafu kampina dogru yola ciktik. Bu rota oldukca dik ve kayalik inis - cikislar iceriyordu; nihayet bir daga tirmandigimizi farkettirdi bize. Cikislarin sonunda vardigimiz platolarda Meru Dagi’nin ve Kilimanjaro’nun ayaklarinin dibindeki Moshi sehrinin muthis manzaralari karsiladi bizi. Dagda bir gun daha kalacak olsak bu geceyi gecirecegimiz bulutlarin hizasindaki Karanga kampinda ogle yemegi molamizi verip yola devam ettik. 4000mt rakimdan itibaren hava oldukca serinlemis, bitki ortusu calilar disinda neredeyse tamamen ortadan kalkmisti. Yukselirken, irtifadan etkilenmemek icin oldukca agir ilerliyorduk. 4600mt rakimda kartal yuvasi konumundaki Barafu kampina vardigimizda ogle saatleriydi.

Simdiye kadar Machame rotasini takip ederek hedefimiz olan Kibo volkan agzinin guneybatisindan guneyine dogru hareket etmistik. Bu tarafa varinca Kibo’nun dogusundaki Mawenzi volkanini da fark ettik. Bulutlarin arasindan arada bir kendini gosteren bu kayalik kutle de oldukca heybetli, 5000mt’lik bir dag idi. Kurulmus cadirlarimiza cantalarimizi atip disari ciktigimizda yuksek irtifanin iyiden iyiye kendini hissettirdigini fark ettik. 2-3 adimda bir durup dinlenme ihtiyaci duyuyorduk. Oldukca yorgunduk ama dinlenmemiz, geceyarisi cikacagimiz zirve yolculugundan once birkac saat de olsa uyumamiz gerekiyordu. Aksam alti gibi cadirlarimiza cekilip uyumaya calissak da gerek heyecandan gerekse cadira vuran dolu saganaginin gurultusunden dolayi bu pek mumkun olmadi.
Ve Zirve - Uhuru Peak (5895mt)
Gece onbirde kaldirildigimizda hava oldukca soguk ve hafif ruzgarliydi. Sicak birseyler icip zirve icin yola ciktigimizda saatler tam geceyarisini gosteriyordu. Zifiri karanlikta alin lambalarimizin yardimiyla adim adim yukseliyorduk kayalik zeminde. Onumuzde ilerleyen bir isik dizini daha vardi. Bunlar, bizden once zirve icin yola cikan diger gruplardi. Tirmanisin bu bolumune dair hafizamda pek birsey kalmamis. Hatirladigim, sadece karanlikta zigzaglar cizerek yukseldigimizdi. Ta ki basimin arkasinda muthis bir agri ve vucudumda genel bir yorgunlukla, aldigim nefesleri cigerlerime yetiremedigimi hissedene kadar. Sanirim 5000mt irtifada idik.

Normalde hicbir problem yasamadigimdan ve agir ilerlemesi gereken grubu hizlandirmamak icin tirmanis ve yuruyuslerde hep grubun arkasindan gidiyordum. Bu andan itibaren grupla arami actigimi fark ettim. Sik nefes almama ve agir agir adim atmama ragmen, basimdaki muthis agridan ve oksijen azligindan dolayi sik sik durup dinlenme ve daha cok nefes alma ihtiyaci duyuyordum. Ancak bir-iki yudum su ictigimde tekrar adim atacak gucu kendimde bulabiliyordum. İsin kotusu bir noktadan sonra camelback’imdeki suyun tamamen dondugunu fark ettim. Kisa molalarda sicak cay icip kendime gelsem de yola devam ettigimde durumum duzelmiyordu. Dagda sivi almanin, ozellikle de sicak birseyler icmenin hayati onem tasidigini hic bu kadar iyi bir sekilde tecrube etmemistim! Bu arada rehberimiz Ertugrul arayi actigimi farketti ve beni one aldi. Basimdaki agri adim attikca daha da siddetleniyordu; o andan itibaren geri donmeyi dusunmeye baslamistim. Sizlanmalarima Ertugrul pek aldirmiyor, yavas yavas, cok kucuk kucuk de olsa adim atmam gerektigini soyluyordu. Bir yandan da her soluklanmak icin durdugumda sogugu daha fazla hissediyor ve gruptaki diger insanlarin da usumesine sebep oluyordum. Hic degilse bu vicdan azabi yuzunden canimi disime takarak yola devam ettim.


Ne kadar sonra bilmiyorum; onumuzde kayaya oturan biri ve onunla ilgilenen baska birisini gorduk.Yaklasinca, oturanin beyaz bir kadin dagci, onunla ilgilenenin de yerli bir rehber oldugunu fark ettik. Kiz kendinde degildi, titriyor ve konusamiyordu. Ertugrul hemen duruma el koyup ona yardim etti. Kizin Fransiz oldugunu ve iyi hissetmedigi icin ekibinin onu orada yerel rehbere birakip yoluna devam ettigini anladik ve tabi halimize sukrettik. Ertugrul’un cabalari bosa cikmadi, onunla ilgilenmesi ve verdigi sicak icecek kizi kendine getirdi; o da bize katildi. Ertugrul ona yaptigi sicak icecekten bana da verdi. Birtakim mineraller iceren bu mucizevi sicak sivi nasil olduysa beni de kendime getirdi. Bir anda yolun geri kalan kismini tamamlamak icin ihtiyacim olan gucu kendimde buldum.
Bu arada hava agarmaya baslamisti ve giderek dik bir hal alan parkuru tirmanirken karsi yonden de zirve yapip inise gecen yabanci dagcilarla karsilasiyorduk. Bu bize biraz da moral oluyordu; demek ki zirveye bayagi yaklasmistik. Neden sonra tirmanma fasli bitip de duzluge ciktigimizda artik bu isin bittigini dusunmustuk. Ama yanilmisiz.

Bittigini sandigim o plato boyunca en az yarim saat daha yol yuruduk. Bu arada hava iyice aydinlanmis, ama yogun sisten pek birsey gorunmuyordu. Cok soguk olmasa da sanirim oksijen azligindan dolayi cok usuyordum. Gezi boyunca yanimdan eksik etmedigim simdi de koyun cebimde tasidigim fotograf makinasini cikarmaya yeltenmedim bile. Nihayet zirve oldugunu gosteren uzerinde birseyler yazili tahtalar gorundugunde sevgili Ertugrul hemen pozisyon alip toren alayi seklinde tek sirayla gelen bizleri tek tek kucaklayip kutladi. Kuskusuz bu herkes icin cok farkli anlamlar ifade eden, oldukca duygusal bir andi. Ancak belirtmeden gecemeyecegim; ben boyle kalabalik bir zirve gormedim. Zirve tahta kaziklari adeta islek bir nikah salonu gibi arka arkaya parkuru tamamlayan gruplarin fotograf seremonilerine sahne oluyordu. Bizim onumuzde zirveyi yapan Koreli grubun ardindan ve Ruslarin onunden toplu halde yerimizi alip Turk bayragi acarak gurur tablosu olusturduk. Boylece dokuz kisi olarak basladigimiz tirmanis yolunu fire vermeden, aksine bir kisi fazla ile bitirdik. Neden sonra saatime bakmayi akil ettim; 07.45’ti. Demek o kadar agir hareket etmemize ragmen haritada sekiz saat olarak ongorulen sureden daha kisa surede katetmistik 1296mt’lik irtifayi. Fazla oyalanmadan donuse gectigimizde sagdaki inanilmaz buz kutlelerini yeni fark etmistim. Uhuru zirvesinden donerken gordugum basamak basamak yukselen muazzam buzullar ve solumuzda dagin etekleri boyunca alabildigine uzanan platolar bize adeta baska bir gezegende oldugumuz hissini veriyordu. Manzara ne kadar cekici olsa da cift eldivenlerime ragmen usuyen ellerimi cikarip fotograf makinama davranamadim ve bu essiz goruntuleri hafizama islemekle yetindim. O an yogun sisten dolayi zirvedeki lav cukurunu goremedigimizi fark etmedim bile.

7. Gun ve Sonrasi - Donus Yolu, Mweka Kampi ve Maceranin Sonu
Bundan sonrasi malum. Geldigimiz yoldan seri bir sekilde inmeye basladik. İnce carsak zemin kisa surede cok cabuk alcalmamizi saglasa da dizlerimizi epeyce yordu. Kendimizi tirmanisa gectigimiz 4600 kampinin yakinlarindaki vadiye attigimizda oracikta yikilmisiz. Orada ne kadar uyudugumu hatirlamiyorum ama bu, uykudan cok bir bayilma ani gibiydi. Tirmanis boyunca uzerimdeki giysiler az bile gelmis, hicbirini cikarmamistim. Bu arada yukselen gunesle yandigimi fark ettim. Son bir gucle ayaga kalkip kampa dogru ilerledim grubu izleyerek. Kampa vardigimiz zamanki durumumuzu ifade eden en uygun tanim “yorgun savascilar” olurdu sanirim.

Yorgun, uykusuz ve toz toprak icindeydik. Ogle saatleriydi. Yemek kimsenin aklina bile gelmiyordu. Bizim icin dun daha sona ermemisken bugunu yasiyorduk; ve tabi bugun yapilmasi gerekenler de dogal olarak daha bitmemisti.. Daha bu kamptan ayrilip inise gecmemiz ve 3100mt rakimli Mweka kampina varmamiz gerekiyordu. 1-2 saat dinlendikten sonra guc de gelse toplanip inise gectik. Uzun zamandir kendimi bu kadar zorladigimi hatirlamiyorum. Son bir gun icinde ust uste uc defa “bu kadari da fazla, devam edemeyecegim, bir adim daha atamam.” deyip tukendigimi hissettigim halde nasil olup da devam edebildigime kendim de sasirdim.
Anlattiklarim tecrubeli dagcilara abarti gibi gelebilir. Zira Kilimanjaro, tirmanmasi cok zor, teknik bir dag degil. Ama 6 gunde tamamladigimiz bu ekspedisyon herkesin teslim etmesi gereken ciddi bir mukavemet testiydi. Ve bence guzel olan da bu sinavi hepimizin verebilmis olmasi.

O geceyi gecirdigimiz orman icindeki Mweka kampini, ertesi gun 1800mt’deki Mweka kapisina yogun saganak altinda sirilsiklam olarak inisimizi ve minibuse binerek sehre donusumuzu anlatip hikayeyi uzatmayacagim. Sonrasinda yaptigimiz safarilerin detaylarina da girmeyecegim. Ozellikle Manyara Dogal Parki’ndaki kocaman filin bizim hayret dolu bakislarimiz karsisinda sakince bir agacin dallarini nasil hortumuyla indirip citir citir yedigini, ve aniden ustu acik jipin icinde saganaga yakalanip sirilsiklam olusumuzu, tam bu sirada karsidan bize dogru gelen baska bir filin ters ters bakarak dibimizden gecerken hissettigimiz heyecani, ya da bir timsahin cenesini kapatirken cikardigi urkutucu sesi duyacak kadar ona yakin olmanin nasil bir his oldugunu, veya Carnivore’de yedigimiz timsah etinin ne denli lezzetli birsey oldugunu..

Her anini dolu dolu yasadigimiz bu macerada cogu ilk defa karsilastigimiz grup elemanlariyla bir anda cok anlamli bir kader birligi icine giriverdik. Birlikte bol bol yuruduk, gulduk, tirmandik, yorulduk, usuduk, endiselendik, sasirdik, cabaladik, gururlandik; ve cok eglendik. Afrika’ya “Kara Kita” denmesinin sadece ucak penceresinden bakildiginda gece gorusunu, belki de kara derili insanlarini ve onlarin yoksullugunu ifade ettigini, aslinda tam tersine dogasinin ve insanlari dahil tum canlilarinin alabildigine renkli oldugunu gorduk.
Yuzumuzu yakan gunes ile sogugu ve durmaksizin yagan saganagi, sayisiz tur ve canli barindiran devasa agacli ormanlari ile corak topragi, ilkel kosullarda yasayan yoksul ama dilinden sarkilar dusmeyen ve dans eden renkli yerel insanlari, minibusle giderken yolumuzu kesen zebra ve filleri ile burasi tam bir tezatlar ve surprizler diyari idi; ve duzenli birer hayati olan bizleri cok heyecanlandirdi.

Tum bu guzellikleri bize yasatan ve 5896mt’lik zirveyi yaptiran Ertugrul Melikoglu’na, kamp yukumuzu tasiyip onden cadirlarimizi kuran ve bize 4600mt’de dahi sicak yemeklerimizi hazirlayan yerel ekibimize ve bu guzellikleri paylastigim tum grup arkadaslarima yurekten tesekkur ediyorum. En kisa zamanda yeni bir organizasyonla tekrar daglarda bulusmak dilegiyle sevgiler, selamlar..

2 Comments:

Blogger HAKAN said...

Profesyonelligin en tarafsiz tarifini iliklerime kadar hissettim.
Cok etkileyici.
Ekibin ve seninle gurur duydum Isilcigim...
Amazing...
Selamlar...
Dubai den Hakan...

9:30 AM  
Blogger elif vargı said...

Isil, cok guzel fotograflar..
Bloguma senin sayfanin linkini de verdim.
Gelenler bakarlar artk :)

2:01 AM  

Post a Comment

<< Home